13 Ağustos 2009 Perşembe

Kendime Bile Susmam mı Gerekiyor?

Deliligin arafında dolanırken kaybolmuşlugum takılıyor ayaklarıma
İçtigim sigaraların dumanı kaplamış heryeri,
Sözcüklerim sağırlaştırıyor beni...
Susmuyorum yine de...Susmamalıyım...
Bu köşeden bakınca oda daha da büyüyor...
Belkide dünyaya da yanlış yerden baktıgımdan bu kadar korkunç duruyor...
Hissiz dokunuşlarımla çevreyi yokluyorum...
Düşkırıklıklarım parmaklarımı kesiyor...
Dökülen kan benden degilmişcesine izliyorum...Yine de Susmuyorum!
Neden susmamalıyım bilmiyorum...Ama yinede susmuyorum...

Kalbiyle mantıgı ikisininde galip gelemiyecegi bir savaşın ortasındayken
Kendiyle konuşması insanın, anormal midir?
Peki Anormallik kelimesini anlamlandıran nedir?
Mantık mı?Hah mantık evet...
Hani şu düşsel özgürlügümüzü kanlar içinde bırakan mantık...

Ve yine oradayım işte...Adımlarım..adımlarım kulaklarımda çınlıyor...
Çığlıklarım,kulaklarmdan akan kanlarda boguluyor...
Dünyaya yine dogru bildigim yönden bakıyor...
Yine bunun sancısını çekiyorum.

Kendime bile susmam mı gerekiyor?
Şizofreni olma ihtimalim var mı...
Korkularım...Onlar,onlar..
Dalıyorlar kendimle sohbetimin tam ortasında...
Paranoyak tedirginlikler altında
Cümlelerimi bogazından yakalıyor
Kelimelerimin çığlıklarına aldırmadan
Ses tellerimi koparıyor bir bir...
Çığlıklarım,kendi kanımda boğuluyor...

Sahi kimse konuşmaz mı kendisiyle?
Bir ben miyim kişilik yükleyen rakamlara bile...
Kendileri ,gözlerini kapamadı onların hiç?
Ya da tıkamadı mı kulaklarını...
Teoride hepimizde 2 ben varken...
Nasıl bencillikle suçlanır insanlar...
İnsanlar deil midir insanları kendine mecbur bırakan...
Sevmeye hakkı yok mudur peki tek arkadaşlarını..Kendilerini...
Kendim bile bana bunu yapiyor
Sadece onu dinlememi istiyor...
Ardından açıklamamı,
Duymak istiyor,sordugu sorulara verecegim cevapları...
Kendine bile açıklama yapmakta zorlanan biri
Başkalarına kendini anlatabilir mi?


Neden sustun?Dur gitme...gitmemelisin...
Peki nasıl istersen...Bahsetmiyecegim birdaha sana mantıktan ya da bencillikten...
Yeter ki...bırakma beni...İnsan kendine bile kalamadıktan sonra
Tüm bu saçmalıkların ne anlamı var ki?


-lilith-

28 Haziran 2009 Pazar

Ben...Biraz Hastayımda...

Midem bulanıyor,başım dönüyor birazda...
Yeni bir milada mı gebeyim yoksa?
Hayır biliyorum nedenini aslında...
Biraz hastayımda...

Gözlerim isyan etti sonunda...
Bakmak istemiyorlar böylesi bir dünyaya...
Ondan yalnız kaldıkça tehdit ediyorlar beni gözyaşlarıyla..
Lilith!Dışarı çıkma!

Midemi bulandırıyor kokuşmuşlugu yalanların...
Ve başımı döndürüyor bu saçma düzen içinde yaşayışım...
Ardından kontrolunu yitiriyorum ayaklarımın...
Koynunda buluyorum kendimi yalnızlıgımın...

Ellerim bakmamı istemiyor eski fotograflarıma...
Titriyor düşürmeye çabalıyor fırsat buldukça...
Yine de bakmak hoşuma gidiyor anılarıma...
Kendine ordan bakmak daha güzel geliyor.aynada bakamayınca...
Benzemiyorki ne bakışın ne gülüşün eski sana...

Çirkin buluyorum kendimi son zamanlarda...
Bakamıyorum pek aynalara...

13 Mayıs 2009 Çarşamba

Sevgili Paradox Adam ( :S )


Anlam yüklemeyi denedin cümlemin anlamsızlıgına
Kolaydı seçmen aslında
İçlerinden birini bunca anlamsızlık arasında
Uyandıgında bir bak güneşin doguşuna..
Anlamsız insanların anlamsız hayatlarını yaşamaları için doguyor her sabah orda
Umut ediyor belkide vardır anlam verebilecek biri hayatına
Ancak degişen birşey olmuyor kayıyor yavaştan batıya
Ardından batıyor biraz daha anlamsızlıga katlanamıyor o da






Ya da neden yaşadıgına bir bak dünyada?
Soruldumu sana gelmek istedigin ya da istemedigin buraya?
Anlam versene hadi anlam veremedigimiz bir oyunda yer almamıza?
Anlam versekte vermesekte bir mecburiyet var kapımızda..
Pas hakkını kullanamıyorsun açılıyor başka bir kapıya o da...





Saat bu kez gerçekten 7,gerek kalmadı bak abartmama
Şaşırmadımda üstelik şaşırmamana
Ögretmiştin çünkü bana zamanında..
Peki benzemiyor mu yaptıgın ögretmenlerin klasik tavırlarına?
'Dedigimi yap ama yaptıgımı yapma!'





Yaşken egik olan başım şimdi dimdik olsada..
Egmeye çok kalkıyorlar inan bana...
Bazen egildigi oluyor,bu gibi anlarda
Yapmak istemedigim birşeyi yapmakla suçlandıgımda





İfademdi belkide o cümleyi götüren yükledigin anlama..
Gülünç degil sadece bir şaşkınlık ifadesiydi aslında
İfadelerimden yoksun oluşumdu sebep ,bu geceye seferlik onu oraya koymama
İstemezdim sonlandırmanı anlamsız bir cümleyi anlamsız bir kırgınlıkla
Hangimiz derin anlamlar yüklüyoruzki kendimize bu dünyada
Ya dünyanın anlamını sorsam sana...
Tek anlam verdigim anlam veremedigim oluyor dersin bana kalırsa






Lilith böyle işte o yüzden sıgınıyor karanlıga...
Anlam veremiyor çünkü insanlar ona..
Çokta istemiyor bunu o yüzden çekiliyor magarasına..
Kimisine göre küstah kimine göre karamsar bazısı güvensiz diyor ona...
Sadece dürüst olmayı deniyor ve soruyor onlara..
Kaçınız düşündüklerini söylüyor cesurca?
İnsan sıfatları yüklemekten vazgeçmediniz mi bana hala?





Neden yazdım peki bunları sana?
Farkettigim için paradoxlugunu konuşturdugunu hala...
Olmadık bir zamanda ortalıgı kattıgın için toza dumana...
Boşver zaten anlam verebileceksem neye kızıp neye parladıgına...




Ya da naa'pıcagını soracaksam sana
Karar verdigin tek şeyin karar veremedigin oldugunu anladıgında...
Bunu anladıktan sonra varıp varamıyacagını sonuca
Her sonuçta bir sonuçsuzluk degilmi aslında
Diye cevap vericeksin biliyorum bana
Evet haklısın istemedigimiz olaylar varabiliyor istemedigimiz sonuçlara
Yapmak istedigimiz yapmak istemedigimiz bir sonucu dogurabiliyor aslında
Yapmak istemedigimiz,giderken yapmamak istedigimiz sonuçlara
Ne yaparsak yapalım sonuç degişmiyor aslında
Yapmamak istedigimizi yapıyoruz en sonunda






Alıntı yaptım bak cümleler tanıdık geliyor mu sana?
Savunamazsın sanırım kendi cümlelerinin tezat oluşturdugunu bu olayla...?
Dogru belkide söylemelisin bu tezatı da..
Söylemezsen nasıl diyebilirim ki o zaman paradox adam diye sana...
Benim için bir filozofsun ilkçagdan kalma
Yanlış zamanda dogmuşsun bana kalırsa..





Bugun bana kırıldıgını söylediler...
Aramıza giren kara kediler
Sana yazmamı belkide geçiceginide eklediler...
Yazdım onlarda burada başımda beklediler...
Bu tatsızlık bitince gidiceklerini söylediler...
Onlara alışmadan zaten gitmeliler..
Boşver, gerçekten ve cidden boşver...
Bırak anlamsız kalsın cümleler
Zaten hep öylediler...





-lilith-

3 Mayıs 2009 Pazar

Gökten Düştü 3 Elma...




Sonu kötü biten masallar yazarım...
İyi biten masallarla büyütüldügümden hep yakınırım...
Masallarki elmalardı ilk hayalkırıklıgım
Yüzümdeki gülümsemenin kayboluşuydu ilk şaşkınlıgım...
Acımadan acıtıldım,

Boşuna sevindim her seferinde gökten düşen elmalara...
Benzemiyorlardı hiç çocuklugumda anlatılanlara...
Sert ve hızlıydılar,acımadan düştüler bir bir kafama...

Hansel götürmüştü aslında Grateli cadıya...
Ondan aldıgı rüşvet karşılıgında...
Rapunzelin aşkı kuleden kurtulana kadardı...
Sindrella alışamamştı saraylardan uzak hayata...
Ondandı katılması o baloya...
Gelmeseydi prens yaşayacak mıydı Pamuk Prenses
ömür boyu madenci 7 cüceyle kardeşçe?
Çirkindeki lanet çözülmeseydi güzel evlenicekmiydi onunla yinede?



Prensesler hep prenslerle evlenmişti...
Nerde kaldı onların mütevaziligi sahi?
Prensler,Krallar,Prensesler hep iyi kalpliydi...
Çok güzel,çok yakışıklı,çok asil,çok İYİ!
Masallar neden hep aristokratları anlatır sanki?
Dinleyenler onlardan biri degil ki?




Benziyor aslında yaşadıgımız hayatlar masallara...
Herkes kalın surların arkasına saklanmış baksanıza...
Soruyor her sabah aynaya...
Ayna ayna söyle bana!
Benim kadar yalnız çokmu bu dünyada?
Söyle be ayna...Onlarda sarılıyorlarmı hergece yalnızlıklarına...
Sihirli iksir mevcutmu onların dolaplarındada...
İçiyorlarmı benim gibi yaralandıkça...
Toz pembeler karışmışmı onlardada toz dumana...




Sahi ne kadar olmuş ölümsüzlügü tadalı?
İlk ölüşüm ne zamandı?
Reenkarnasyon hani yalandı?
Evrime de laf atmışlardı?
Hala nasıl yaşıyorum onca gömülüşümden sonra
Peki nasıl öldükçe yenileniyor,güçleniyor,uyum saglıyorum hayata?
Delemesin diye gökten düşen elmalar tenimi
Kalın bir kabuk kapladı tüm bedenimi
Bu ruhun evrimi degil mi?





Yokmu vericek cevapları
Boşverin onları...
Bize söylenen en büyük yalan
Mutlu biten masallardı....

-lilith-



24 Nisan 2009 Cuma

Hayat Denilen Usta

( :S )Emrece'si....






Bir farkımız yok aslında pişen ekmeklerden köhne bir fırında...
Kimimiz patlıyor dagılıyoruz etrafa...
Kimimiz ise sönük kalmışız,hamurumuzda eksik maya...
Bazısı yakın konmuş ocaga...
Erken pişiyor,yanıyor hatta birazda...
Bazısı ise ateşten birhaber yakın yaşıyor kapaga...
Ustanın maharetine kalmış pişirmek hepsini aynı kıvamda..
Gelin görünki maharetini göstermiyor bu hayat denilen usta...
Kavuruyor kimini ardından atıyor birtarafa...
Kimi ise çig kalıyor,gelin görünki faydası olmuyor onlarında...
Peki ya tam pişenler kıvamında?
Hepsi konuluyor birer birer ayrı sofralara...




Kimse şanslı degil burada...
Seçemiyorsunuz çünkü,izin yok un olarak kalmaya...
Hepiniz mahkumsunuz mayalanıp hamur olmaya...
Ardından o kızgın fırına atılmaya...
Bu oyunda uymak zorundasınız asla koyamıyacagınız kurallara...





Sormuyor hiçkimse,mutluydunuz o bugday tarlasında belkide...
Parçalara bölünürsünüz önce...
Ardından her bir parçanız döner o büyük degirmende...
Kimisi kader der ismine...
Bakarsınız şaşkınca milyonlarca tanenize...
Ardından sormadan sizi kalıplara koyarlar yine...
Çuvallara doldurulur,aynı şekli verirler herbirinize...
Karışmıştır herkesin parçası birbirine...
Benzemek istemeden benzersiniz birbirinize...
Eser kalmamıştır o tarladaki halinizden,hani o salınan her bir dalı özgürce...
Gidersiniz çaresiz,sizden daha güçlülerin sizi sürükledigi yöne...





Ardından birşeyler karıştırılar içinize...
Benliginizi kaybedersiniz iyiden iyiye...
Başkalarının parçalarından sonra,yabancılarda karışır bünyenize...
Bugday tarlasında rüzgar eşlik ederken güneşle sohbetinize
Bulursunuz kendinizi yabancıların ellerinde...
Şekil verirler size sormadan bedeninize...
Bakarsınız kendinize...
Birşeyler kalmıştır yinede...
Bu şekliniz size hiç benzemesede...
Ama gücünüz yetmez hiçbirşeye...
'Sahi ne çok dert edinirdik o böcekleri 'dersiniz kendinize...
'Binlercesi kemirsede yine bugday tarlasına dönsek keşke...'
Dizilmeye başlarsınız yavaşca küreklere...
Farkında degilsinizdir atılacagınızı birazdan ateşe...
Nezaketli gelir bu tavırlar size...
Şaşırır,gülümsersiniz başınıza gelenlere...
Ateşi görür benzetirsiniz güneşe...
Sevinirsiniz,tarlanız gibi bir yerdir gittiginizde belkide...
Anlarsınız ancak o ateş teninize degdiginde...
Geri dönüşü olmayan bir yolda ilerlediginize...
Kimisi çırpınır,kimisi kızar kimisi ise güler haline...
Kızamazsınız yaktıgı için sizi ateşe bile...
Onuda benzetirsiniz kendinize...
Sizi yakıcak ardından sönücektir kendiside...
Seçildigi için oradadır sadece...





Şöyle bir bakıyor ardından patlatıyorum kocaman bir kahkaha
Yarım yaşadıgımız saçmasapan hayatlarımıza
Ne bugday ne de ateş suçlu burada...
Hepimiz konuluyoruz birer birer küreklere,atılıyoruz fırına...
Ve devam ediyoruz seçemedigimiz hayatlarımızı yaşamaya...


-lilith-







21 Nisan 2009 Salı

Yaşamalı İstanbul'da




Galata Kulesini izleyerek yazıyorum bunları...
Hep diyorum sokaga karışmalı...
Ordaki insanların hayatından tatmalı...
Ekleniyor yine hayatımın sayfalarına İstanbul anıları...
Bu şehirde yaşamalı!
Burada tatmalı hayatı...
Bulundugum yer Galata'nın tam karşısı...
Kivahan adı..Kivahan Anadolu Mutfakları...
Çalışanların bile yüzüne yansımış ortamın sıcaklıgı...
Büyük bir gülümseme kaplıyor sürekli suratlarını...
Yaşamalı...İstanbul'da yaşamalı...




Ne diyordu 'Güneşin Oglu'nda...
Anıların güzelligi geçmişte kalmalarında,sürekli olmamalarında...
Bilemiyorum artık çelişiyor bu iki düşünce kafamda...
Yaşasam burda?Sahi sıkılır mıyım İstanbul'danda?
Tat verir mi bu kadar dolaşmak İstanbul'dan başka sokaklarda...
Bir kızılderiliden alışveriş yapabilir miyim mesela?




Roportaj şansım olur mu ya da sokak tiyatrosu yapanlarla?
Kaç yerde yabancı bir turist denk gelirki adres sordugumda?
Ya da kaç yerde karışabilirim bu kadar kalabalıga?
Dedigi gibi Maskistanbul'unda...
İstiklal gibi bir sahne varmıdır sahi dünyada?




Kimse anlatmasın İstanbul seni bana...
Bırak karışayım kanına doyasıya...
Yormuyor sevgin,aşkına aşıgım aslında...
Gün gelicek kavuşacagız inanıyorum ben buna...
Sadece biraz zaman lazım bana...
O zaman karşışayım kanına,dolaşırım sıkılmadan damarlarında...
Sadece biraz zaman lazım bana...
Yaşamalı..Yaşamalı İstanbul'da...




Barış'la dinleyip onca çakırlıgımızla eşlik ettigimizden daha çok keyif vericegi gelmezdi aklıma..
Aldı götürdü bu şarkı beni uzaklara...
Galata'nın tam tepesinden bakıyorum şimdi İstanbul'a
Tatlı tatlı esiyor akşam meltemi dokunuyor saçlarıma...
Ne güzel söylüyor 'Çemberimde Gül Oya'....


-lilith-

24 Mart 2009 Salı

Hayalperest Küçük Balık



Küçük bir balık yaşarmış,ucunu bucagını göremedigi okyanusta...
Bir hayali varmış bu küçük balıgın,ulaşmak günışıgına...
Dogdugundan beri karanlık yüzünde yaşarmış,karanlık kayaların ardında...
Aynıymış duycagı şeyler ,her hayalini anlattıgında
''Günışıgımı?Bize göre degil,yaşamalısın burada...
Yem olursun yoksa ya insanlara ya da aç bir balıga...
Unutma küçücük bir balıksın bu kocaman okyanusta..
Kaderin bu senin saklanmalısın hayatın boyunca..
Günışıgı tehlikedir bizim gibiler için,dost olmalısın karanlıkla..''




''Hayallerimden vazgeçersem,
Ne farkım kalırki şu kum tanelerinden...
Güzel mercanlar sizsiniz bana umut veren...
Umut olmasa kaybederim bu savaşı...
Ama öyle eminimki görecegim birgün günışıgını...
Karanlık kaderim olamaz,ben seçerim yaşayacagım hayatı...
Karanlıkta saklanarak yaşamaktansa,hayallerime kavuşarak ölmekten yanayım...
Söylesenize haksızmıyım?''





Mercanlar dinlerlermiş küçük balıgı sessizce....
Onun gibi olmayı isterlermiş ama endişelenirlermişte...
Onlarla konuşan tek kişi oymuş,severlermiş ve korkarlarmış kaybetmektende..
Ama isterlemiş kavuşmasını düşlerine...
Dinler,eşlik ederlermiş hayallerine..
İnanırlarmışta başarabilecegine...
Ama çekecegi acıyı ve yalnızlıgı bilirlermişte
''Küçük balık bir bilsen yaşadıgını nerede...
Belkide öfkelenir hırslanırdın çıkmak için yüzeye..
İstemezdin eminiz yaşamak istemek böylesine bir düzende...
Hayallere korkular kilit vurmuş,geçit vermiyor düşlere...
Hep daha adildir hayat bazılarına,kuralı budur evrenin...
Fayda etmez senin isyanın,degişmez kaderin...
Beceremiyeceginden degil izin vermezler burada boşadır tüm bu emeklerin...
Farklıysan ve bunu söylüyorsan susturur ödetirler bedelini...
Ah bir bilebilsen gerçekleri...İsteriz ki üzmesin bu hayat seni...
Söndürmesin gözlerindeki ateşi...
Korkaklar hep bastırır cesurların sesini..
Duyabilsen keşke bizi...''




Çok düşünürmüş bizim küçük balık,herşeyi...
Kendini ve digerlerini...
Neymişki hayatlarının gayesi?
Öyle büyük bir korku kaplamış ki herkesi...
Hapsetmişler karanlıgın en dibine kendilerini...
Korku bastırıyormuş hayallerini,düşüncelerini ve isteklerini...
Böyle yaşamakla ellerine ne geçiyormuş ki sanki?
Gitmeli...Evet belki tehlikeli..Ama yinede gitmeli...
Düşündügü zaman kaderlerini...
Sonucu hep aynı degilmiymiş ki sanki...




Yokmuş çıkar yolu bu küçük balıgın işte...
Ya kalacakmış dipte ve yem olacakmış o kendinden büyük balıklardan birine..
Ya da çıkacakmış yüzeye...
Bir aga yakalanacak ve bu kez insanlara olacakmış meze...
Bir şansı varmış aslında eger oltadan ya da agdan kurtulabilirse...
Ancak av peşinde olan balıkları geçmeliymiş bu kez de...
Üstelik agır gelebilirmiş günışıgı bedenine...
Yanabilirmiş cigerleri oksijenle...
Ama umut etmiş bir kere...
Bilemezmişki ne olacagını,denemeliymiş önce...




Birgün bulamamış mercanları gittiginde....
Bir insan gelmiş ve götürmüş onları birdenbire...
Yıkılmış bizim küçük balık kalmamış hiçkimse işte...
Umut vericek ona,dinlicek sessizce...
İsyan etmiş önce,ama görmüş yaramadıgını hiçbir işe..
Bir lanet varmış sanki üzerinde...
Dostlarına anlatmayı denemiş,yüzçevirmişler gerek görmemişler dinlemeye...
Ailesi öfkeliymiş tüm bu düşündüklerine..
''Gördün işte,inanmalıymış hayallere?
Yoruldu dinlemekten saçmalıklarını mercanlar bile...
Boyun ey kaderine...''




Yapayalnız kalmış bizim küçük balık, alışılagelmiş hayatı istemediginden...
Kötü oldugundan degil sadece farklı şeyler düşlediginden...
Kaderine boyun egmek istemediginden...
İstenmeyen olmuş,digerlerine absurt geldiginden...
Söz etmez olmuş kimseye hayallerinden...
Unuttum diyormuş,gunışıgı neymiş ki?
Boşverin bunları,inanın artık umrumda degilki...
Karanlık izbe bir magara bulmuş kendisine...
Mabedi olmuş orasıymış kaldıgı tek yer kendisine...
Orada şiirler yazıyormuş ışıga ve güneşe...
Hastaymış ama gizliyormuş bunu bile...
Önemsemiyormuş çünkü artık hiçbirşeyi...
Acıtıyormuş hergeçen gün içini...
Anlayamıyormuş neden dünyaya geldigini...
Ya da nedir bu lanetin sebebi...
Karanlık magarasında herkesten kaçtıgında dinliyormuş yosunların ve denizin ezgisini...
Mercanları özlüyor,hatırlıyormuş umut dolu günlerini...
''Umut etmek bile güzeldi...Onu neden elimden aldılarki?
Sahip oldugum tekşey umut degilmiydi?
Oldu işte umutlarla birlikte gitti bu küçük balıgın tüm hayalleri..
Neden anlamadılar ki sanki
Belkide sahip oldugum tekşey hayallerimdi''
Bir hayalperestmiş o kaybeden hayallerini...




-lilith-


10 Mart 2009 Salı

Birazcık Mavi?Tek İstegim Bu İnan ki..




Bembeyaz bulutlar kaplamış bugün seni...
Mutlulugun renginden belli...
Berraksın bugun masmavi...
Ey güzel gökyüzü,versen ya banada biraz mavi?
Aydınlansa ya bunca karanlık içimdeki...
Olmaz mı getirsen umudu geri ?
İstersen yaparsın bir parça bulut yeter inanki...
Siyahı bulandırmaya ve getirmeye yerine griyi..
Gri bile yeter,körleştiriyor beni bu zifiri...



Yalnızsın,sen de haklısın çok iyi anlıyorum seni...
Kuşlar,uçaklar,o beyaz bulutlar bile gelip geçici...
Ama benim halimde senden farklı degil ki...
İnsanlar,hayatlar geçiyor içimden iyi bilirim o hissi...
Ne demektir olmak senin gibi...
Karabulutlar bendende uzak degil inanki...
Çok zamanlar olmuştur kaplamışlardır çevremi...
Sonuç belli...Fırtına...kasırga..yagmur..balçık gerisi...



Sende iyi bilirsin beni...
Gözyaşlarıma eşlik ettigin geceleri...
Hatırlarsın,çogu defa içimizi temizlemiştik hani...
Bunların hatrına yardım istiyorum senden belki..
Hadi ama dost bilmedikmi birbirimizi?



Tek isteyim biraz mavi...
Biraz umut olsun içimdeki..
Geçsin günler o mavi binada,hani şu güzel agaçların ardındaki..
Yalnız bırakma beni orada emi?






-lilith-


24 Şubat 2009 Salı

Şiir Senfonisi


SSpartakuSS:
Uyuyormuyuz yoksa uyutuluyor mu? büyüyormuyuz büyütülüyor mu?
Lilith:
Küçülebilsek ya çocuklara günler çok uzun gelirmiş....
Zaman sanki hiç geçmezmiş...
SSpartakuSS:
Geçsin zaman bitsin artık ölelim de kurtulalım bu mezbelelikten ...
Lilith:
Ölüm çare olsa ya...
Geçiş degilmi başka bir boyuta...
İnsanlar aynı insanlar degil mi sanki ordada...
SSpartakuSS:
Ölümle biter her dert toprak olur burnumuz..
Faydası yok gelse cenazemize topunuz...
Lilith:
Kefen beyazdır ya...
Barışı temsil ediyor gibi gelir bana...
Korkutuyor bulmak kendimi bir başka savaşın içinde öbür tarafta..
SSpartakuSS:
Kefen dediğin su beyaz örtü gömülünce kurtların böceklerin yediği pamuktan fistan...
Hayvanlar dua ediyor ya sana yeter fazlasıylan...
Lilith:
İnsanlarda dua ediyor etlerini kemirdikten sonra...
Fayda ediyormu peki nietleri sen kemikten ibaret kaldıktan sonra...
Kötü niyet beslemeden yapıyor herkes herşeyi zaten baksna...
Hayvanlar bile biyoloji olarak açıklarlar etlerni kemirmelerinin sebebini sorsan onlara..
SSpartakuSS:
Düşünmüyorum neden die düşünesim gelmiyor nedenkine..
Uyusak da ölsek de kapanıyor gözlerimiz birden bire..
Lilith:
Rüyalarımın bittigini anlayamıyorum gözlerimi açtıgımda...
Rüya görmüyorum çünkü her uyku bulmam kendimi başka bir kabusta..
Daha kötüsüde her uyanış dalmak sanki yeni bir kabusa...
Baktıgında gözümü açmamla kapamam arasında pek bir fark yok aslında..
SSpartakuSS:
Bu bardakta bitti, haydi doldur yenisini...


SSpartakuSS & Lilith

23 Şubat 2009 Pazartesi

Yeşeremeyen Kalpler

Hayal kırıklıgı öyle derin bir boşluga itiyorki...
Kaplıyor tüm bedeni,
İnce kar tanelerine sevinir yıldızlarla atışır bir ruh hali...
İnsanlar siluetler oluveriyor,soruyorsunuz sıradaki hangisi?
Yine hanginiz geldi yıkmak için içimdekileri...
Fantastik filmlerdeki ruh emiciler misali...
Sıra hanginizde çekebilmeniz için içinize geçmişimi ve hayallerimi...
Bedene kavuşturuken kendi siluetinizi...
O siluetlerden birine dönüştürmek için beni...





Kendimi neden yenileyebiliyorum ki sanki?
Olabilsem ya bende sizden biri...
Çekebilsem karşımdakinden iyiye dair herşeyi...
Ardından çekip gitsem dönmemek ve bakmamak üzere geri...
Ama yapamıyorum ruhsuz olamıyorum ne yazık ki...
Zaten bendeki bu ruh degil mi çeken sizi...
Evet iyi eglenceli biriyim belki...
Bende ki güven hiçkimseye yetmediki...
Şarkıda dedigi gibi hani...
Kupkuru kalplerde sadakat degersizmiş...
Sadakat neymiş ki...
Kurumuş kalpleri gerçek sevgi bile yeşertemezmiş...

-lilith-





20 Şubat 2009 Cuma

Biliyor musun Che?Bakma Öyle..Gelemedi Titi...Çok istedigi halde..





Korkmuyorum ne hayattan ne de insanlardan...
Ne senden...Ne de senin gibilerden...
Yaşanmışlar degil,korktugum yaşatılanlar...
Acı degil korktugum,acı çeken kanayan insanlar...
Rengin beyaz degildi hiçbir zaman bende...
Kızıl giyen doktorlardandın zihnimde...
Hani şu yıldızı hiç sönmeyen gökyüzünde...
Bilir misin korkum layık olamamaktır ona ve onun gibilere...
Korkum çeviremem yüzümü gün gelirde
Bakamam yüzüne diye...
Korkum layık olamamktır ne Deniz'e ne de Che'ye



Dedigi gibi şarkıda bilirsin çok severim ya alırma gönülü...
Görmek istersen denizi yukarıya çevir yüzü...
Deniz gibi bir gökyüzü...
Mavi görmek isteyince bakıyorum kafamı kaldırıp Deniz'e
Mavisi umudumu körüklüyor kavuşuyorum düşlerime...
Karanlıkta kalınca da sıgınıyorum Che'ye...
İzin vermiyor yolumu kaybetmeme...



Yalnız olacakmışım demek Küba'ya gittigimde...
Kimbilir bahsederim belki de..
Bir yudum romdan alıp purodan bir nefes çekince...
Biliyor musun Che, Titi diye biri vardı ,çok istedigi halde gelemedi o diye...



-lilith-


8 Şubat 2009 Pazar

Gözyaşında Geçen Ömür

Tazelenen acılar alırmı ki eskilerinin yerini,
Sahi dedikleri gibi güçlendirir mi bizi?
Yoksa işlermi yokoluşu bedenimize sinsi bir virüs gibi
Sıgınmalımı alkolden serumlara şimdi
Ruhu kül rengi bestelerlemi beslemeli
Kurtarır mı bizi,eski anılardan bir yaşam ünitesi
Umuttan yataklarda mı dinlendirmeli yorgun bedeni
Hayallerde mi gizlidir bu hastalıgın çaresi
Teşhissiz bir hastalık için inanç yeterli mi
Kızıl giyen doktorları dinleyip mücadeleye devam mı etmeli
Yoksa iç yanışlarıyla uyanılan yarım uykuları sonamı erdirmeli
Kendini maviye bırakıp gerimi çekilmeli?
Maviden gelip yine o derin mavilikleremi dönmeli..
-lilith-


Yasaklı Haykırışların Ünlemi




Bunca insanın varlıgı arasındaki yoklugun öyle belirgin ki...
Belki de bu yüzden farketmek zor gelmedi rengini...
Kızıllıgını ,soyut bedenlerin arasındaki...


Gökyüzümdeki kutup yıldızı olarak görüyorum ben seni...
Güneş aydınlatırken gelecegi,varlıgın o güzel mavi hayallerin arkasında gizli...
Karanlıgın gelişiyle ayın bile terkettigi zamanları dolduran hani...
Kutup yıldızımsın sen,seni gösteriyor pusulamın ibresi...
Ne dev güneşin aydınlıgı yetiyordu gündüzleri
Ne de o senden çok daha büyük ayın ışıgı geceleri
Bulabilmem için haritalarımdaki hazineleri...





İsmin en derin cümlelerimin degişmez öznesi...
Cesaretsizlikten degil yorgunluktan belki...
Sana saklamamın sebebi,kilit vurdugum düşüncelerimi
Yoruyor düşünmeyen insanların,imlasız eleştirileri...
Bilirsin parlak cildine baglıdır onlar için bir kitabın okunabilirligi...
Bu yüzden sen oluveriyorsun belli ki...
Dudaklarımı yakan yasaklı haykırışların ünlemi...




Ustadı da sevmemek elde mi...
Sanatı ayrı,muhabbeti ayrı zevkli hani...
Benim içinse herkesten çok daha farklı onun yeri...
Sebebiyse açık,bu kadar mutlu etmesi seni...
Sen, en parlak yıldızımsın kızıl gökyüzümdeki...
Yetermi anlatmaya dizeler içimdeki seni...



-lilith-

15 Ocak 2009 Perşembe

Denge


Sevmişimdir küçüklügümden beri...
İnce duvarların üzerinde yürümeyi...
Kollarımı iki yana açıp yavaşça kurmayı dengeyi...
Ve göze almayı düşme riskini...



Bu yüzden belki de...
Kolay kurabildim dengemi yine..
Sevgiyle nefret arasındaki bu ince cizgide...
Gezindim herşeyi toparlamaya çalışarak zihnimde...
Sevgiden yana düşmek istedim her tökezledigimde...
Nefrete itme çabasındaydın sen ise...
Nefret degildi bana göre...
Agır gelir nefret,bu yüke alışmamış yüreklere...





Çekemedin istedigin yöne...
Azimliydim başarıcaktım kalmayı dengede...
Ne yazık ki gelmiştim o hiç sevmedigim yol ayrımlarından birine yine...
O kadar çok itmiştin ki beni düşmem için nefrete...
Seni kırmayıp nefreti seçtim bende...
Sevmiyordum artık seni işte...
İstedigin bu degilmiydi zaten seninde...
Nefret etmem senden ölesiye...
Tebrikler başardın,taşıyordum artık bu agır yükü içimde...
Diyordum ki kendime...
'Hislerim nefretin zirvesinde'...







Bu agır yükü taşıyordum büyük bir öfkeyle...
Gülmüyordum hiç,eglendirmiyordu beni hiçbirşeyde...
Küçük bir çocuk gülümsedi bana birgün,baktı donuk gözlerime..
Şaşırdı tepkisizligime...Alışmıştı gözlerine bakan herkesin gülümsemesine...
Ama bende ters tepmişti işte...Donuklugum onuda dondurdu...
Bir damla yaş belirdi masum gözlerinde...
Annesi anlam veremedi bebeginin aglamasına durduk yere...
Bense arkamı dönüp uzaklasmaya baktım ordan biran önce..
Suçlulugundan kurtulamadım uzun süre....
Neydi ki alıkoyan beni gülümsemekten küçücük gözlere bile...





Aglamaya başladım bende bir gün saçma sapan bir yerde ve sebepsiz yere...
Belkide beceremedigim için taşımayı bu kini içimde..
Temizliyordum içimi tüm bu öfkedende,nefrettende...
Yıkadım,tertemiz olana kadar ne varsa içimde...
Mattı ama temizdi,nefretin tüm kiri gitmişti işte...




Eskisi gibi gülümseyerek cevap veriyorum artık tüm yüzlere...
Özellikle de gülümseyen bebeklere...
İçimdeki dengede buydu işte...
Teşekkür ediyorum hergün dogumunda ,o bebege...
Yardım ettigi için kalabilmeme..
Huzurla sabır arasındaki o zor dengede..



-lilith-