1 Aralık 2011 Perşembe

Kirletir Çünkü Yeryüzü Tüm Sevgileri...




Kimsenin hayatında kalamam ben…
Ama düşleyemiyeceğin kadar çok severim seni
Semai sevgiyi veririm sana , ve sonsuz sadakati
Kalbimle değil, ruhumla severim seni...
Bedene değil içime emanet ederim...
Kendime taşırım yaralarını,Yaralanırım iyileştirmek için seni...
Baktıkça iyileşen ruhuna, diner acılarımda...



İnsanlardan peri masallarına kaçar, orada yaşarız…
Başkahramanı yaparım seni kendi masalımızın..
Orada güneş gülüşün için doğar, yıldızlar saçların için parlar…
Ay ışığını armağan eder bize, özlemiyeyim diye sabaha kadar gözlerini…
Tüm orman sen kokar, sen çiçekleri açar heryerde…
Teninle temizlenir nehir…Adımlarınla hayat bulur toprak…
Sesini duyunca, utanır susar tüm kuşlar…

Ve ilk defa, bir şelaleden atlarken öpmek isterim seni
Ölüm gibi sonsuz,ölüm gibi ihtişamlı olsun…
Bir kurtuluş vaad etsin diye…


Bir düşün içine düşeriz birlikte…
Düşlerini yaşarız…
Benimkilerse..
Seninle düşlerini yaşamak olur…





-Sonrada çekip gidersin öyle mi ?



-Hayır sonra tüm bunları yaptığım için sen gidersin…
Gidersiniz..giderler…Bu hep böyledir…
Ondan kimsenin hayatında kalamam ben…
Çok severim de yine de kalamam…


-lilith-

21 Kasım 2011 Pazartesi

Boşvermesek...Kanamasa Gülüşlerin...




Milletin sevmeyip bırakamadığı sigaraları, biz sevipte içemiyorduk...
Hayat neyi almamıştı ki elimizden sevdiğimiz...Garipsemiyorduk...
En büyük sevgilerimiz en büyük korkularımızdı...
Çünkü ne zaman birşeyi çok sevsek, usulca kayboluyordu elimizde...
Tıpkı bir lanet gibi, sevgiyle dokunduğumuz herşey yok olurken,
Nefretle dokunduklarımız çoğalıyordu...
Sevgimizle lanetlenmiştik...
Kaybettiğimiz her bir iyi için, bir kötü bedel armağan ediliyordu...
Bunu fark ettiğimden beri pek sevmemeye çalışıyorum...
Bir tek hayvanlara dayanamıyorum...Sevgimden ,uzak durmaya çalışıyorum...

İçemediğimizden midir bilmem genel bir sarhoşluk hali vardı bizde
İçim acıyordu sen güldüğünde...Nasıl tarif edilir ki...
Çok hüzünlü bir gülüşün vardı, ağlar gibi...
Gözyaşların kanıyordu sanki içinde biryerlerde...
Kanamadan gül istiyordum, mutluluktan...
Neşeden değilde...mutluluktan...









Kaçtıklarımdan kaçan biriyle, gizlendiğim yerde karşılaşmak...
Aynı ormanı mı seçmiştik ölmek için...
İnsanlar gibi olmadığın için yani onlar kadar kötü...
Peşine mi düştüler seninde tıpkı bir av gibi...
Senide acıttılar mı? Beni çok acıttılar...
Kimden kaçıyorsun bu yağmurda o arka sokaklarda...
Kargalar mı gösterdi sana ormanın yerini...
Beni kurtlar getirdi...Tanıyorum ben seni...
Ama hatırlamıyorum...
Düşlerinden düşmüş biri...
Kim itti düşlerinden seni?
Kimse, dilerim düş kırıklıkların keser onun ellerini!


Kim öldürmüştü ya da kimler seni ki
Azraili bu kadar yakından tanıyor, seviyordun hatta
Dürüst geliyordu belkide sana
Ölümüm ben diyordu, yaşamım diyip ölüm getirenlerin aksine...
Sahi sen kaç kere ölmüştün...Kaç kere öldürdüler seni...
Nasıl güldüğünü görmeyenlerdir kesin, bilseler yapamazlardı...
Keşke azrailide gülümseseydin...Kıyamasaydı sana...

Neden bu kadar seviyorsun o kareyi
Gördüğün son sahnemiydi orağındaki kanın...
Kim acıttı ki seni bu kadar, ölümü görmek mutluluk veriyor sana...
Nedir ölümden beter olan?


Gülüşümüzün altındaki kederi sezemiyordu kimse...
Fazla gülmen ele verdi acıları gizlediğin yerleri...

Dokunmak istemedim yaralarına yine de...
Canın acısın istemedim...
Sardığın yerleri kendin aç, kendin göster istedim onları

İnsanları sende pek sevmiyordun...
En azından yarattığımız yaratığı üstlerine salıp, parçalatmama engel olmuyordun...
Yani vahşiliğim korkutmuyordu seni, ben korkutmuyordum...Garipsemiyordun da...
En çokta buna şaşırıyordum...
Bu ilk kez oluyordu...Benden korkmuyordun...Korkmuyorsun...

15 Kasım 2011 Salı

Dünya'dan Notlar



Benimde mutlu olduğum zamanlar olduğunu farkettim...
Tek sorun bunun anlarla sınırlı olması...

Ne yaşadığımı anlamaya başladım sanırım...
Dünyaya alışamadım henüz... ama geçicek... sonu güzel biticek...

Ellerimin hala titrediğini farkettim...geçtiği falan yoktu aslında...
Sadece ellerimin titrediğini unutmuştum...

Geçmişimi silerken bir hata olmuş, ben hiç bir şey hatırlamıyorum...
Yani demek istediğim ben kimim? Sanırım isteyerek kimliğimi kaybettim...

Tanrım, beni affet... Hala insanları sevemiyorum... Ama gerçekten çabalıyorum...

İnsanların çalışma mekanizmalarını çözmeye başladım sanırım... Eğer bir konuda mutsuz yada üzgünseniz o konu hakkında ne kadar mutlu olduklarını anlatıyorlar... Açsanız ne kadar tok olduklarını, yalnızsanız aşklarını, kimsesizseniz ailelerini, hastaysanız sağlıklarını... Birilerine acımak onları mutlu ediyor... Evet, kesinlikle acımak çok sevdikleri bir duygu...Ama en çok da kendilerine acıyorlar...

Sorun yalnız kalmak da değil aslında, yalnızlığının garipsenmesi...


Bir gözyaşı şişemin olmasını dilerdim... Geceleri odamda ritimli ağlamayı seviyorum...

...

9 Şubat 2010 Salı

Daha yeni ipten toplayıp giymiştim yalnızlıgımı oysa ki?




Her yanımdalar yine...
Çamurdan insanlar!!
Bulaştırıyorlar bana kirlerini...
Tıpkı eskiden yaptıkları gibi...
Kaçmalıyım, koşuyorum, bırakmıyorlar peşimi...
Bilegimden yakalanıyorum her adımda...
Her adım yeni bir yakalanış...
Her yakalanış yeni bir leke...




Lekeleniyorum insanların arasında...
Yalnızlık herzaman daha temiz...
İstemiyorum o kirli düşüncelerini!
Bu çamurların sebebi,
Kabullenmeyişim hiçbirini...
Ne kendilerini,ne düşüncelerini!





Daha yeni ipten toplayıp giymiştim yalnızlıgımı oysa ki...
Çok olmamlıştı üstümü temizleyeli...
Bakın, hala elbisemde duruyor çamur izleri...




Derin bir sızı ellerimi kaplıyor
Kesiklere yenileri ekleniyor...
Lekeler düşlerimi bir bir kırıyor...
Düşkırıklıklarım ellerimi kesiyor!






Bu..Bu tanıdık geliyor...
Acı?Gittigin yerden çabuk döndün demek...





Aglamak nerelerdesin?
Düşkırıklıklarım kesti ellerimi...
Ve çamurlar kapladı bedenimi...
Ruhumun gözyaşlarına ihtiyacı var!

Gözyaşlarım dönmelisiniz!
Lekeleri ancak siz temizlersiniz...
Hıçkırıklarım geri dönün!
Her neredeyseniz...







-lilith-

27 Ocak 2010 Çarşamba

Gülümse Yinede Bebek...Herzamanki gibi...





Hani ilk karşılaştıgımızda gülümseyişime cevap verişin gibi bebek...
Gülümse sen yinede tüm olanlara...Hatta benim gibi kocaman kahkahalar at!
Şu an yanında olamasamda varmışım gibi çınlasın kahkahaların...
Bir sigara al ve gel odama...Otur yatagın ucuna...Çek bir nefes ve anlat!
Sonra kahkalarla gülelim herzamanki gibi...






Herzamanki gibi parka gidelim bebek...
Beraberce kazalım sert topragı...
Ayıklayalım karşımıza çıkan sert taşları...
Bize bakan gözlere aldırmadan..parkın en kuytu köşesinde...
Sonra kutuyu sana uzatayım ben yine...
Bilirsin bakamam,dayanamam görmeye...
Rüzgara dönüp yüzümü sigarama sarılayım...
Sen ise göm kutudan çıkarıp birer birer düş kırıklıklarımızı...
Aman dikkat et bebek,ellerini kesme..Çok keskindir onların uçları...





Sonra sarılıp birbirimize,gülelim gözyaşlarımıza...
Arka yoldan eve gelirken toplayalım birer birer...
O kız çıksın karşımıza...
Anlatsın yine...Ama bize degil herzamanki gibi kendisine...
'hayır yemek yapmaya gidicem şimdi.. hayır gelemem...Yemek var dedim ya ocakta bırak beni gidiyorum! '
Bizde kendimizi hayalet gibi hissetmenin keyfine varalım...
Sonra kendimizi onun yerine koyalım...
Olmayanlarımızla konuşalım...
Olmayanlarımıza neden olmadıklarını soralım!
Neden olamadıklarını...





Eve gelelim ardından...Arka sokaklardan aldıgımız erzakları koyalım tezgahın üzerine...
Günahlarımızı kurulayalım hemen...
Saçlarımızdan damlasın azapları..
Acıtamazlarki canımızı..Alışkınız biz buna..
Herseferinde gökyüzü bizimle aglıyor ne de olsa...
Yemek yapmaya koyulalım bebek...Herşeye ragmen...
Biraz gözyaşı dökelim...Ölünceye kadar kawuralım hüzünleri!
Birazda espri serpelim...Serpelim ki acısını alsın...
Umutda katalım bebek...Umut olmadan tadına varamayız bu yemegin...

Ardından sofrayı hazırlayalım bebek...
Güzelcene süsleyelim...Mezeleri unutmadan...
Sen dertlerini ince ince kıy...ben sorunları dograyayım...





Başlayalım o kocaman iştahımızla..
Herzamanki gibi midemize dokunsun o da ...
Sonra banyoda bulalım kendimizi..
Kahkalarla gülelim yine halimize!
Sırayla koşalım banyoya her güldügümüzde!
Ama ödün vermiyelim oburlugumuzdanda..
Acıkıp tekrar koyulalım pişirmeye!

Gülümse bebek..Al sigaranı gel yine...
Ben hep buradayım...
Atlarım yine her sabah üstüne...
Sen kederlerimizi demlerken...
Ben sıcacık hayaller alamaya çıkarım...
Sonra senide süriklerim dışarı yine..
Ben hep buradayım bebek..Merak etme..






Ve bagıralım yine beraber o parkta...
'HER YER BEMBEYAAAZZZ OLMUŞŞŞŞŞ' diye..
Hoplayalım zıplayalım iliklerimize kadar gülelim...
Hatta istersen bogazlı kazakta giyelim=)
Hani şu birtülü alışamadıgımız sıkıcı kalın kazaklardan..
Ardından aynı şeyi tekrarlayalım

'Resmen donduk haa =) ! '

Seviore seni bebek...Gülümse sen..Gülümseki..
Kirlenmesin parkımız...Her yer bembeyaz olsun..
Bembeyaz olsun ki...
Kimseler göremesin,kapatsın gömdüklerimizi..
Gülümse yinede bebek..Herzamanki gibi...

20 Ocak 2010 Çarşamba

Benim Kocaman Soru İşaretim ( ? )





Herkes dalarken bilinçaltının derinliklerine..
Günbatımından gündogumuna süren nöbetlerimden birinde tanıştık seninle...
O kadar iyi anlaşamıyorduk ki, sabahları buluyordu sohbetler...
Sonuç ise hep aynıydı..Milim degişmemiş düşünceler..
Ama konuşuyorduk işte..Anlatıyorduk..Aslında hiçbirşey..Belkide çok şey..
Yo yo kesinlikle hiçbirşey...
Sohbetlerimiz otobus koltuklarında tanışan insanlardan farklı degildi...
Hergece aynı otobuse biniyor,aynı koltuga oturuyor ve en baştan başlıyorduk...
Ama gülüyorduk..Evet evet kesinlikle çok gülüyorduk...
Birbirimize anlatmadıgımız acılarımıza koskocaman kahkalarla...
Kahkalarımızda gizliydi geçmiş...
Ve bakışlarımızda gizliydi korkularımız...
Birbirimize anlatmadıgımız korkular..belkide asla anlatmayacagımız...
Bir otobus yolculuguydu eninde sonunda bizimkisi...
Birgün birimizden biri başka bir duraga gidecekti...
Evet mükemmel anlaşamıyorduk! Ama nedense bu durumdan müthiş keyif alıyorduk...
Bir yabancıydım senin için..Ve bir yabancıydın benim için..
Belkide bu yüzden bu konuyu pek de umursamıyorduk...
Tesadüftü işte üstünde durmaya çokta gerek yoktu...
En uzun mesafeye biz gidiyorduk..Ve son durakta bizden başka inen yoktu...
Ben her bindigimde sen oradaydın...Sen her bindiginde ise ben...
Bütün mesele buydu işte...






Sonra eşelemeye başladık yavaş yavaş içimizdeki topragı...
Unuttuk bunun sadece bir otobus yolculugundan ibaret oldugunu...
Önce çakıllara takıldık...Yumuşak toprak yoktu ikimizde de...
Elimizden gelse beton dökücektik içimize...
Denizde büyümüştük ne de olsa çakıldan iyi dost yoktu bize...
Ben neden merak ettigimi bilmeden çakılların içinde buldum kendimi...
Çakılları geçtigimde ise manzara hiç iç açıcı degildi...
Yaralarını kapatmamış...Aksine kanadıkça renklenmesinler diye daha fazla çakıl dökmüştün üstüne...
Yaralarına kadar inenemiştim tabiki...Gördügüm kana bulanmış çakıllardan ibaretti..
İster yorum de buna ister tahmin...
Ben sadece gördügümü söyledim...
Çok gülmenden anlamalıydım zaten bu tehlikeye işaretti...
Her gülüşün içine biraz daha çakıl serpmen demekti...
Şarap renginde çakıllar!...




Sıra benim çakıllara gelmedi...
Belki digerleri gibi görüşüme aldandıgından,
Belki de diger yolculuk tecrubelerinden...
Ama çakıllara dokunmadan bile öyle canımı acıttın ki...
İşte! dedim...Yine onlardan biri!
Karşımdaki de evrim geçirmiş bir ruh sahibi...
Ruhunu kalın bir kabukla kapatanlardan hani...
Hiçbir acı delemesin diye yeniden tenini
Bir otobus yolculugunda bunların başıma gelicegi aklıma gelmezdi...
Sen sert kabukla kapatmışken kendini...
Ben o kabuktan yeni sıyrılmıştım...
Tazeydi henüz derim...
Bu yüzden acıdı canım...
Biliyorumki isteyerek yapmadın..Aslında bilmiyorum!
Nereden bilecegim ki?
İkimizde hiçbirşey bilmiyorduk...
Bilmelimiydik ya da bilmelimiyiz bilmiyorum...
Hiçbirşey konuştugumuz yolculuklar ve çakıltaşları izin vermemişti...
Bir tesadüftü hepsi...Ama ben tesadüflere pek inanmam...
Sen beni anlamadın..Ben seni bilemedim...
Zaten pek anlatamamki ben kendimi...
Bilmemi istemedende bilememki seni?




13 Ağustos 2009 Perşembe

Kendime Bile Susmam mı Gerekiyor?

Deliligin arafında dolanırken kaybolmuşlugum takılıyor ayaklarıma
İçtigim sigaraların dumanı kaplamış heryeri,
Sözcüklerim sağırlaştırıyor beni...
Susmuyorum yine de...Susmamalıyım...
Bu köşeden bakınca oda daha da büyüyor...
Belkide dünyaya da yanlış yerden baktıgımdan bu kadar korkunç duruyor...
Hissiz dokunuşlarımla çevreyi yokluyorum...
Düşkırıklıklarım parmaklarımı kesiyor...
Dökülen kan benden degilmişcesine izliyorum...Yine de Susmuyorum!
Neden susmamalıyım bilmiyorum...Ama yinede susmuyorum...

Kalbiyle mantıgı ikisininde galip gelemiyecegi bir savaşın ortasındayken
Kendiyle konuşması insanın, anormal midir?
Peki Anormallik kelimesini anlamlandıran nedir?
Mantık mı?Hah mantık evet...
Hani şu düşsel özgürlügümüzü kanlar içinde bırakan mantık...

Ve yine oradayım işte...Adımlarım..adımlarım kulaklarımda çınlıyor...
Çığlıklarım,kulaklarmdan akan kanlarda boguluyor...
Dünyaya yine dogru bildigim yönden bakıyor...
Yine bunun sancısını çekiyorum.

Kendime bile susmam mı gerekiyor?
Şizofreni olma ihtimalim var mı...
Korkularım...Onlar,onlar..
Dalıyorlar kendimle sohbetimin tam ortasında...
Paranoyak tedirginlikler altında
Cümlelerimi bogazından yakalıyor
Kelimelerimin çığlıklarına aldırmadan
Ses tellerimi koparıyor bir bir...
Çığlıklarım,kendi kanımda boğuluyor...

Sahi kimse konuşmaz mı kendisiyle?
Bir ben miyim kişilik yükleyen rakamlara bile...
Kendileri ,gözlerini kapamadı onların hiç?
Ya da tıkamadı mı kulaklarını...
Teoride hepimizde 2 ben varken...
Nasıl bencillikle suçlanır insanlar...
İnsanlar deil midir insanları kendine mecbur bırakan...
Sevmeye hakkı yok mudur peki tek arkadaşlarını..Kendilerini...
Kendim bile bana bunu yapiyor
Sadece onu dinlememi istiyor...
Ardından açıklamamı,
Duymak istiyor,sordugu sorulara verecegim cevapları...
Kendine bile açıklama yapmakta zorlanan biri
Başkalarına kendini anlatabilir mi?


Neden sustun?Dur gitme...gitmemelisin...
Peki nasıl istersen...Bahsetmiyecegim birdaha sana mantıktan ya da bencillikten...
Yeter ki...bırakma beni...İnsan kendine bile kalamadıktan sonra
Tüm bu saçmalıkların ne anlamı var ki?


-lilith-