28 Kasım 2008 Cuma

Cyrano de Bergerac




Cyrano olabilmek...Sevebilmek birini,tıpkı Cyrano gibi....
Kimdir bu Cyrano sahi?
Fransız bir silahsördür Cyrano, arayan düellolarında bile kafiyeyi...
Hayata güzel bir şiir tadıyla bakan,ve kendisinin birgün ayda oturan adam olacagına inanan...
Ölümü bile siir tadında anlatan...Aşkını görünüşü yüzünden icinde saklayan....
O büyük burnundan korkan ve sözlerinin kafi gelmiyecegine inanan...
Cyrano sair bir silahsördür,zaaflarından utanan....

Tek söz cıkmaz bu tok sözlü silahsörün agzından konu aşk olunca.....,içinde yasar aşkınıda...acısınıda....
Kimseden korkmayan Cyrano'nun cesareti kırılır bir anda...
Konu aşık oldugu, sehrin en güzel kızı Roxane olunca....
Bir gün acılır bir arkadasına..
Anlatır,ilk kez bahseder yalnızlıgından ve acısından ona...




-Nasıl? Bu mümkün mü?
C: Aşık olmam mı?
C:Seviyorum.
-Nerden bilebilirdim ki?|Hiç bahsetmemiştin.
C:Kimi mi seviyorum?
C:Düşün bakalım!
C:Hayali bile yasak bana,|çirkin bir kadın bile...her yere benden...çeyrek saat önce varan böyle bir|burunu beğenmez.
-Kim acaba o halde?
C:Gayet basit.En güzelini seviyorum.
- En güzeli mi?
C: En incesi, en parlağı...en tatlısı, en bilgilisi.
- Anladım, aşikar.
C:Aşikar değil şeffaf.
-Kuzinin Magdeleine Robin mi?
C: Evet, Roxane.
-İyi ya işte.|Sevdiğini söyle ona.Zaten hayli gözüne girdin bu akşam.
C:İyi bak da bana |sonra söyle fikrini...
bu çıkıntı insanda |bırakır mı temenni?Kendimi aldatamam.Yüreğim sızlar bazı mavi akşamlar.
C:Uzaktan görürüm|gümüş ışık altında...kavalyesinin kolundaki |kadınları...
C:.ayın şavkında küçük adımlarla|yürürken...ben de isterdim kolumda |bir kadın olmasını.
C:Coşarım.Unuturum kendimi......ve gözüm ilişir bir an|bahçenin duvarına düşen profilime.
- Dostum...
C: Dostum...kötü saatlerim vardır...kendimi böyle çirkin ve |yapayalnız hissettiğim.
-Ağlıyor musun?
C:Hayır!...Ne çirkin olurdu şu upuzun burundan|yere düşmesi gözyaşının.










Roxane derin bir sevgi beslemektedir kuzenine...Lakin Cyrano'nun ögrencilerinden birindedir kalbi ise...Açar duygularını Cyrano'ya tüm masumiyetiyle...Yıkılır ama belli etmez Cyrano kimseye....Saygı duyar sevdigine...Ve olumlu cevap verir Roxane 'ın bu istegine...Yapacaktır Roxane'nla Christian'ın arasını derin bir acı versede yüregine....


Christian genc ve cesur bir silahsördür,Roxane'a aşık ama eksik bulan kelimerini anlatmak icin hislerini...Örenmesiyle Roxane'ın hislerini,yardım ister Cyrano'dan güzellestirmek icin cümlelerini...




CH:Kelimeler bulunur, geçildi mi hücuma.Askerler gibi sıradandır düşüncelerim,..fakat kadın oldu mu, hemen tutulur dilim.Hatta geçerken bakışlarında|bir davet olsa bile.
C:Kalpleriyle konuştuklarını|görsen dahi mi?
CH:Ben aşktan bahsetmeyi bilmem.
C:Ben biliyorum da neye yarıyor!|Kim dinler beni bana bakarak?
CH:Ne olurdu söylenecek güzel|şeyler bulsaydım.
C:Ne olurdu ben de yakışıklı|bir silahşör olsaydım.
CH:Roxane değerli, titiz ve|zarafete düşkündür. Bana parlak cümleler lazım.
C: Ödünç veririm sana.Sen de, fiziksel güzelliğinden|ödünç ver bana...
...ve böylece bir roman kahramanı|oluruz ikimiz.
Sadece bir tecrübe, bir çeşit şairlik.|İster misin tam olsun aramızdaki birlik?
Sen yürü, gölgen gibi yanında yer alayım.|Sen bana güzellik ol, ben sana ruh olayım.
CH:İyi ama ya bugün ona vermem|gereken mektup?... Asla yazamam.
C:Al işte mektubun!İmzanı at, başka eksik yok.Gönderebilirsin onu. Sakin ol.|Güzel oldu.
Eğer Roxane beğenirse üslubu,|kendisi için yazılmış sanacaktır mektubu.




Ve yeşermeye başlar Roxane ile Christan'ın aşkları,Christan imzalı mektuplarla Cyrano'nun yazdıgı....Okudukca asık olur Roxane,aşkın böylesi güzel tarifine...Gözüne görünmez artık Christan'ın güzelligi bile...
Ama bir sorun vardır bu güzel iliskide,Christan kaçmaktadır Roxane'ı her gördügünde...Sonunda bulusurlar ancak begenmez Roxane genc adamın sözlerini yersizce ve itici gelir ona sarılması ateşlice...Mektuplardaki kelimeleri duymak ister Roxane,hissetmek icinde...Karsısında mektuplardaki adamı göremeyince..Reddeder Christan'ın öpücügünü sertce...Roxane anlam veremez Christan'ın bu çekingenligine,ve beklenen bulusma gercekleşir birgün Roxane'ın bahcesinde....Konusur Christan,Cyrano'nun kelimeleriyle yine,Christian görüntüde...Cyrano eşikte....Balkondadır Roxane ise...





R:Kim var orada?|Kim o taş atan?
CH:Benim.
R: Ben kim?
CH:Christian.
CH:Sizinle konuşmak istiyorum.
R: Hayır, çok kötü konuşuyorsunuz.
CH:Lütfen. Bu aşkımız için öldürücü olur!
R:Hayır. Beni artık sevmiyorsunuz.
CH: Beni sevmemekle suçluyorsunuz... en fazla sevdiğim an.
R:Bakın, bu güzel!
CH:Aşkın kalbimin beşiğinde yatan bir çocuk...gönlünü, arzusuna etmiş bir...
C: Oyuncak!(Cyrano balkonun altında güzel sözler yaratmaktadır Christan'a ,fısıldar Roxane varmadan farkına)
CH:Oyuncak!
R:Güzel!Madem bu kadar zalim, neden siz daha evvel bu aşkı...beşiğinizde boğmadınız.
CH: Denedim.Ama boşuna.Madam, bu yavru minimini bir...Herkül.
R:Güzel!
CH:Bir anda boğdu hiç acımadan canı...Gurur ve Şüphe adlı iki müthiş yılanı.
R:Pek güzel!Neden böyle yavaş konuşuyorsunuz?|Niçin sözleriniz bu kadar tereddütlü?
C:Çünkü gece oldu.
CH: Ne?




(Cyrano şapkaları degistirip Christan yerine gecer)
C:Bu karanlıkta kulağınızı el yordamıyla|bulabiliyorlar.
R:Benimkilerin böyle bir zorluğu yok.
C:Hemen buluveriyorlar.Sebebi açık..zira onları aldığım yer kalbim.Oysa benim....kalbim büyük, sizinse kulağınız küçücük.
Halbuki sizin kelimeleriniz aşağı iniyor, çabuk varıyorlar.
Benimkiler tırmanıyor.Zaman lazım onlara.
R:Fakat şimdi bakınız,|daha iyi çıkmaya başladılar.
C:Alıştılar artık jimnastik|yapa yapa.
R:Aslında ben size gerçek bir yükseklikten bahsediyorum.
C:Beni öldürür, bu yükseklikten kalbime düşecek...sert bir kelime.
R: İniyorum.
C:Hayır!
R:Siz çıkın o halde. Çabuk!
C:Hayır!
R:Nasıl...hayır mı?}
C:Ne güzel böyle tatlı tatlı|konuşmak...yüz yüze gelmeksizin birbirimizden uzak
R:Görmeksizin mi?
C:Ne hoş böyle nerde olduğumuzu|hayal meyal kestirmek.Siz yerlerde sürünen uzun bir pelerinin |karaltısını görüyorsunuz...ben ise bir yaz elbisesinin beyazlığını|fark ediyorum.
Ben şimdi yalnız bir gölgeyim|ve siz sadece bir aydınlık.
Ve sanıyorum bunu size |ilk kez söylüyorum.
R:Gerçekten de bambaşka bir sesle|konuşuyorsunuz.
C:Bambaşka çünkü beni koruyan bu gecede...kendim olmaya cüret edebiliyorum.
Nerdeydim ben. Bunları bilmiyordum.Affedin beni o kadar güzel ... o kadar yeni ki benim için.|- R:Yeni mi?
C:Evet...ama samimi olmaya evet.Alay edilme korkusu ruhumu |her zaman daraltır.
R: Ne için alay edilmek?
C: Bir...korku işte.Ruhum her zaman zarafet|kisvesine bürünür korkusundan.Ah! Ben aşkta zarafetten|nefret ederim.Bence bu oyunu uzatmak|cinayettir sevince.
Zaten mutlaka bir an gelir...ve acırım bu andan mahrum olana.
İşte o zaman duyarız içimizde|asil bir aşkın varlığını.
Söylediğimiz her güzel söz|hüzünlü kılar bizi.
R:Peki ya, o an ikimiz için de|geldiğinde...neler diyeceksiniz?
C:Her...her şeyi...Aklıma gelen her şeyi.|Onları size atacağım kucak kucak,...
bir demet haline koymayarak.|Sizi seviyorum, nefesim kesiliyor, seni...seviyorum çılgınca. Dayanamıyorum.|Bu çok fazla.
Bir çıngıraktaki gibi|gönlümde ismin.
Senden olan her şey hatırımda.|Sevdim her şeyini ben.
Geçen sene,|oniki mayısta...sabah sokağa çıkmak için|saçının biçimini değiştirmiştin.
Güneş değildi gözlerimi kamaştıran,|senin saçlarındı.
Anlıyor musun şimdi?|Anlıyor musun artık?
Hissediyor musun biraz ruhumun|bu karanlık içinden yükselişini?
Ama bu akşam, ne kadar da güzel ve ılık.
İçimi tümüyle döküyorum size.|Siz de dinliyorsunuz beni.
Bu fazla!
Bu kadarını nasıl ümit edebilirim...en fazla ümide kapıldığım gün bile.
Şimdi ölümden başka bir şey|kalmıyor bana.Bu sözler yüzünden, mavi yapraklar|arasında titriyor O.Titrediğini hissediyorum, elinin|titremesi bana kadar geliyor...yasemin dallarından kayarak.
R: Evet, titriyorum ve ağlıyorum...ve seni seviyorum, ve seninim.Sen beni sarhoş ettin.
Artık ölümden bile korkum yok.Bu sarhoşluğu ben istedim.





Hayatının en unutulmaz gecesidir Cyrano icin,Roxane bilmesede anlatmıstır ilk kez acıkca hislerini...Roxane ise Christan sanmıstır bu güzel sözlerin sahibi...Aynı gece başdöndürücü sözlerin etkisiyle,Roxane Christan'la evlenir gizlice...Ancak birkaç saat gecmeden nikahlarının üstünden vedalasır bu taze gelin doyamadıgı sevgilisiyle...Christian ve Cyrano gider cepheye...
Roxane dayanamaz ve o da gider ansızın gizlice...İtiraf eder Christan'a besledigi aşkı ruhuna,güzelliginin gözüne görünmediginden bahseder ona...Yinede aşık olacaktır dünyadaki en cirkin insanda olsa...Christian yıkılmıstır beklemedigi bu cümleler karsısında...Anlarki Roxane yazılan mektupları seviyordur aslında...Kalır bu gercekle karsı karsıya...Roxane bilmeden Cyrano'ya asık olmustur aslında...




Kendi olusturdugum fragmanı kesiyorum tamda burada=)Filmde hersey degisiyor ummadıgınız anda...ve hicbirsey düsündügünüz gibi gitmiyor kendinizi iyice kaptırdıgınızda...Gözyaşlarına bogulmus buluyorsunuz kendinizi filmin sonunda....Cyrano gibi bir aşk diliyorsunuz...
Belki yoksun cesaretten,ama asla ödün vermeyen sevgiden...
Ölümsüz ve fazlasıyla fedakar...
en az sahibi kadar...
Sabreden ama vazgecmeyen...
Hepinize Cyrano'nunki gibi bir aşk diliyorum...Israrla bu filmi izlemelisiniz diyorum...

Son olarak teşekkür ederim ALİ,bu filmi benimle paylastıgın icin..Ve izlemem konusundaki ısrarların icin....İzledigim en güzel aşk filmi icin...

-lilith-

26 Kasım 2008 Çarşamba

Eflatunu Anlatmak,Sevgiye Kör Birine...




Tatmamıs birine anlatmak zor sevgiyi..
Hani kör birine renkleri tarif etmek gibi...
Biliyorum ki ne yaparsam yapayım asla tam anlamıyla göremiceksin..
Sana kırmızıyı anlatamıyacagım mesela..kanamayı gercekten...
Yada maviyi...Umudu...
Beyazı...Aydınlıgı...
Pembeyi,..Hayalleri...
Moru...Düs kırıklıgını...
Yesili...Huzuru...
Anlatamam ama tarif edebilirim...
Askın rengi eflatundur...Kırmızıdan uzak,mora yakın
Siyahlar karısmıs icine pembenin...birazda kırmızı...
Özlemin rengi ise laciverttir...Siyahtan uzak,maviye yakın...
Ayrılıgın ki sarap...Siyaha da yakın kırmızıya da...
Gözyaslarınki gri...Beyaza siyahlar yagdıran...
Sana sevginin rengini anlatamam,sevginin rengi sudur...
Berrak ama tarif edilemez...




Sana sadece siyahı anlatabilirim sürekli gördügün...
Yalnızca karamsarlıgı tarif edebilirim sana...
Gözlerini ben acamam...Sen sımsıkı kapatmısken...
Sevgiyide anlatamam sen böylesine körken...



Senin rengin bende alaca...bir mozaiksin gökkusagından adeta..
Benim rengim sende zifiri...istersen farkedebilecegin karanlıkta...
Elimde tutuyorum gökkusagını hala...
Sen ister gözlerini ac ister acma...




Ben zifiriyim bulucaksın beni karanlıga gözlerin alıstıgında...
Yeniliceksin merakına,acıcaksın gözleirini bir anda..
Korkum ısıgın gözlerini alması, gözlerini actıgında...
Ve bıraktıgın yerde olmamam,sevgiyi anladıgında...
Belki utanıcaksın o zaman,simdi hissettiklerinden siirlerimi okudugunda...
Ama tek birseyden eminim acıyacaksın geçen zamana...
Ve böylesine tükettigine sevgiyi,harcadıgına...

-lilith-


25 Kasım 2008 Salı

Aynadaki Yüzlesme





Uyandım bugun,daldıgım bir kac saatlik uykumdan...
Bitkindim,yorgundum gördügüm kabuslardan...
Bir sigara aldım uzanıp masamdan...
Yaktım,zor buldugum cakmagımla karısıklıgın arasından....
Kapadım gözlerimi,sordum kendime 'Nasıl' diye...
Bir kabusun icinden cıkıp,uyanmak digerine...


Banyoya yöneldim,miskiligim hala üzerimde..
Yüzümü yıkadım ardından baktım aynada kendime...
Baktım,cabaladım anlam vermeye...
İzledim bir süre...
Yitirmis gibiydi anlamını gözlerim,bakıyorlardı bana sitem icinde...
Diger tarafta bir ben daha vardı ve kızgın,öfkeliydi bu halime...
Sordu 'Neden yapıyorsun bunu kendine?'
Hazırlıksız bir soruya yakalanmıs ve cevaplayamamıstım bense...
Sessiz kaldım aynadaki benin sitemine...


Önce kızmıs sora üzülmüstü halime...
'Hastasın simdi sadece...
Düzelicek hersey geliceksin kendine' dedi umutlu gözlerle....
Basımı egdim.'İnanmalıyım önce tedavisi olduguna,
Eger bu bir hastalıksa...'dedim sessizce...
Sustuk bir süre ikimizde...
Ardından 'Tedavisi kendinde,inanırsan iyilesicegine...
Basaracaksın ama inanmalısın önce..'dedi bakarak bitkin halime...
'Görebiliyorsan icimi anlarsın gitgide daha da ufalandıgını parcaların,
Belkide teşhisi geç konulmus bir hastayım...'

O basını egdi bu kez de..
'Kendi sevgin tatmin etmeli seni...
Reddetmis olursun gercekligini,yok sayarsan icindekileri...
Kacma benden,kendinden kacıs,kabullenmektir geri cekilmeyi...
Sen mi pes ediceksin?Bırakıyorum diyorsan bu sen degilsin...
Kime ne söledigin umrumda deil,yeter ki bırak kandırmayı kendini...
Senin sevgin sana yetmeli...'

Gülümsetti beni sözleri...Haklıydı saygı duymalıydm öncelikle kendi sevgime...
İnanmadıgım birseyi savunamazdımki kimseye...
Yaptıklarım ve yapmadıklarım yanımdaydı ve pisman degildim hicte...
Sonucu ne olursa olsun ben karar vermistim bir kere...
Anladımki huzuru bambaska oluyor insan kendi kararlarını verdiginde...
Kimin ne söledigi önemli degil hatta onun bile...
Sevgisi degildi ki onu sevmemin nedeni...
Neden o gittiginde sevmeyi bırakayım ki?


Teşekkür ettim aynadaki kendime...
Giyinip cıktım evden büyük bir huzurla icimde..
Dolastım sokaklarda,konustum insanlarla..
Gülümsedim onlara...
İşte bendim dönmüstüm yeniden aralarına...
Evet gercekten inanmıstım hasta olduguma...
En güzelide inanmamdı tedavisi olduguna...
İyilesecegim eminim,bırakırsam zamana...
Degisicegim belki ama iyilesicegim inanıyorum buna....


-lilith-

21 Kasım 2008 Cuma

Sokak LAmbalarının Altındaki Gölge





Sensiz ve yine seninle dolu bir gece...
Farkına varmadan sokak lambasını izlemisim pencerede...
Ve müzik dinlemisim saatlerce...
Sen orada,duruyordun öylece...
Tek kelime etmeden bana bakıyordun sessiz cıglıklar icinde....
Ancak anlayabildim gecen zamanı sigaram bitince...



Sarkılar götürüyor insanı cok anı biriktirince...
Dalıp gidiyorum aldırmadan hicbirseye...
Aglıyorum belki ama anlıyorumda seni ilk kez belki de...
Anlıyor insan birseyleri cok düsününce...
Yalnız kalıp düsünebilince....
Diyorsun ki herkes haklı kendince...
Hayat adil davranmadı belkide...
Bitmesini istedi diger hikayeler gibi bu hikayeninde...




Beni sasırtan bitmesi degil böle bitmesi oldu aslında...
Bir gün hayallerimden kacacagım gelmezdi aklıma...
Masallar iyi biter diye bilirdim cocuklugumdan bu yana...
Demek istisnalarda oluyormus arada...
Ögreniyorum işte hayat bu, düşe kalka...




Düşmek cok daha hızlı oluyor her seferinde...
Kolay mı kalkmak gelde bana sor bide...
Ama anlayabilmek en güzeli de...
Anlayabilmek benide senide...
Anlayamasam seni bir sen olmazdı o zaman icimde...
Ama anlardım ben herseyi bilirsin cok iyi sende...
Gerek yok kelimelere bile...
Yeter bir bakısın ya da sesindeki bir titreme...
Anlarım ben sen iyiysende kötüysende...
Kızgın degilim benimki bir sitem sadece...
Nasıl kızabilirim ki sen gittiysen bir kere...
Ve kızmak neyi degistirir iş işten geçmişse...



Kazandırdıkların var bana,benden aldıklarının yanında...
Masalların bile iyi bitmeme ihtimali oldugunu gördüm en basta...
Rüyaların kısa sürdügünü ama gülümsettigini hatırlayınca...
Giderse naparım dememeyi ögrendim bide bu masalda...
Yapıyormussun caren kalmayınca onsuzda...


Yasıyormussun yine istesende istemesende...
Umutlarını yitirdikten sora terkediyormus seni hislerinde...
Gülüyormussun herkese konusuyormussun iyi rolu yapıyormussun saatlerce...
Sonra cekiliyormussun kösene...
Dalıyormussun düsüncelerine...
Ve gercektende anlam verebiliyormussun gidisine...
Hayatında bıraktıgı izler kalıyormus sadece...
Ne sevmek istiyormussun yeniden ne de sevilmek böyle...



Hislerini kaybediyormussun,düş kırıklıkların yagıyormus yüregine...
Balcıga dönüyormus ikisi birlesince...
Yapısıp kalıyormussun ve bulamıyormussun hicbir care...
Aglıyormussun yalnız kaldıkca günlerce...
Ardından gözyasların daha da camurlastırıyormus yüregini...
Daha da batıyormussun bırakıyormussun cıkabilme ümidini...
Salıyormussun kendini batıyormussun derinlere iyice...
Bogulma noktasına geldiginde seviniyormussun bu haline bile...
Cünkü seni buluyormussun icinde,en derinlerde...
Umurunda olmuyormus ne camur ne de balcık seni görünce...




İyi ki saklamısım seni en derinlere icimde...
Tükenmek bile umurunda olmuyor seninle tükenince...
'Tükeneyim,sen tüketeceksen gercekten sorun degil' diyormussun kendine...
Tükeniyormussun ama aldırmıyormussun tükenisine...
Ve geceler baslangıcı oluyormus tükenisinin,insanları görünce gülümsüyormussun yine...
'Üzülmesinler nasılsa göremezler icimi,ben güleyim de'...
Göremezler zaten göremesinlerde...


Bırak yasayayım ben seni icimde bitirsende,tüketsende...
Anlayayım seni bu hicbirseyi degistirmese...
Sen bendin hala da bensin belki de...
Gittin arkandan bakarken ben pencerede...
Kayboldun yavasca sokak lambalarının ısıkları icinde...
Dönüp bakamadın diyemedin bir hoscakal bile...
Tükenmistim,bir daha tükendim bu sessiz gidisine...
İyi ki saklamısım seni en derinlere icimde...
Tükenmek bile umrumda olmuyor seninle tükenince...

PİLLİ BEBEK-ANLIYORUM


-lilith-


19 Kasım 2008 Çarşamba

Yusufcuk ile Siyah Lale
























Siyah bir lale yasarmıs,düsler ülkesinde...
Degilmis farklı olmak elinde...
Rengi yapısından ileri gelirmis sadece...
İstermiş o da olabilmeyi sıradan,kırmızı bir lale...
Siyah olmak zormus cünkü bunca kırmızı icinde...
Ama yasamalıymıs,gelmis dünyaya bir kere...
'Ne olurdu bende kırmızı olsaydım?'dermiş hep kendine..
Utanır,boynunu bükermis üzgünce...
Caresiz boyun egermis kaderine...
Büyük bir korkuyla yasarmıs hepte..
Bunca kırmızı arasında birgün dikkat cekicekmis elbette...
Koparılmaktan,solmaktan korkarmıs büyülü topraklardan uzakta bir yerde...




Saklanırken o böyle,korku ve endiseyle...
Basını kaldırmıs aniden duydugu bir sese...
Ve gelmis kücük bir cocukla gözgöze...
Gülümsemis cocuk ve koşmuş cocuk annesine..
Annesyle geri dönmüs aynı gülümseme yüzünde...
'Anne baksana siyah bir lale!'
'Ne olursun o gelsin bizimle..
Hem bakarım ben ona,ne olur anne..'


Annesi topragından sökmüş siyah laleyi yavasca...
Canı yanmış,korkmus baslamıs bizim siyah lale aglamaya...
Ama duyuramamıs sesini ne anneye ne de cocuga...
Dönmüs son bir umutla bakmıs topraga...
Toprak 'Aglama ve korkma,caren yok gidiyorsan biraz olsun cesaretini topla...
Ne fırtınalar atlattın sen unutma'demis olgun bir tavırla...
Gözlerinde yaşlar ayrılmış ordan siyah lale,cocugun kucagında...


Baslamıs kücük bir pencere pervazında yasamaya...
Bakıyormus ve görüyormus kırmızı lale tarlasınıda arada...
Ama izlemekle yetinebiliyormus canı cok yansa da...
Daglar kadar yalnızmıs bu yabancı dünyada...




Cocuk cok iyi bakıyormus ona aslında...
Eksik etmiyormus hic günesinide,suyunuda...
İlgisi azalmaya baslamıs zamanla...
Ve birgün tasınmıslar,cocuk bu ya...
Unutmus siyah laleyi pencerede bir basına...





Günler gecmis,lalenin gözleri hep kapıda..
Tek arkadasını kaybetmis ne de olsa..
'Kaldın işte bir basına,
Yakınırken uzakta oldugun icin topragına tarlana...
Bak oldun işte sahip oldugun tek arkadastanda..'
Demiş siyah lale düsünürken ne yapıcagını bir basına...




Derken bir yusufcuk böcegi konmus pencerenin kenarına...
'Neden siyahsın sen ve yalnızsın bunca?
Kırmızı olmaz mı laleler benim bilgidim kadarıyla?'
Demiş siyah laleye saskınca..
Laleylese mutluymus konuscak birini buldugu icin günler sonra..
'Neden siyahım bilmem ama..
Güleryüzlü bir cocuk getirdi beni buraya
Unutup gitti daha sonrada beni burda..'
Demiş sevincli bir edayla..


Konusmuslar günler günleri kovalamıs,aldırmamıslar gecen zamana..
Ama unutmuslar siyah laleye bakacak kimse yokmus yanlarında...
Ve gücten düsmeye baslamıs siyah lale zamanla...
Dayanamazmıs kücük bedeni bunca susuzluga...
Artık degil konusmak kıpırdıcak hali kalmamıs...
Cünkü ne su vereni ne de bakanı varmıs...
Yusufcuk caresizce baslamıs su aranmaya...
Uçmuş,bakmış,aramış,ama korkuyormuşta siyah laleyi bu halde bırakmaya...
Geri dönmüs siyah lale icin su bulamayınca...
Siyah lale solmak üzereymis yusufcugun yanında...
'Solucam belki ama bu siyah laleyi sakın unutma..
Teşekkürler bırakmadıgın icinde beni burda tek basıma...
Yusufcuk aglamaya baslamıs bunları duyunca...
Düşmüş siyah lalenin topragına...
Aglamıs bölesine zor buldugunu kaybedince bir anda..
Mucize gerekliymis bir tane hikaye bu ya..
Yusufcugun gözyasları karısmıs siyah lalenin topragına..
Ve acmıs lale gözlerini biraz olsun su bulunca..
Sarılmıs yusufcukda laleye büyük bir coskuyla...


Kaptırınca kendilerini olayın heyecanına...
Unutmus lale sürülen ilacı vücuduna...
Böcekler yaklasamasın die sürülnüş ona...
Bu kez yusufcugu kaplamıs derin bi acı,laleye sarılınca..
Ve düsmüs yere karısmıs zehir damarlarına...
Bu kez laleyi kaplamıs büyük acı,dolmus gözleri yaslarla...
Durmadan aglamıs önünde duran ölü yusufcuga...
Harcamıs tüm enerjisini ve bitmis yusufcugun verdigi su da...
Solmus ve düsmüs siyah lalenin bedeni yusufcugun üstüne yawasca...


Rüzgar görmüs hallerini,ve tasımıs hikayelerini...
Derin bir yas kaplamıs tarladaki tüm laleri...
Severlermis aslında bu utangac siyah laleyi...
Anlattıkca rüzgar düsmüs basları ve egilmis bedenleri...
Ne zaman rüzgar görseler,hatırlarlarmıs yusufcukla siyah laleyi...
Ondan bir yas kaplarmıs tüm laleri..düsermis basları ve egilirmis bedenleri...



ADA-SENSİZKEN HAYALLERİM VARDI BENİM


-lilith-

İstanbul




İstanbul,özledim ve özlüyorum seni...
Yakalasam diyorum bir daha ki Haydarpasa expresini...
İnsem yine sabahın erken saatinde,izlesem güzelligini...
Karsılasa beni Kadıköy sahili...
Derin derin ceksem icime kokunu,ilk nefesimmis gibi...



Yaksam ilk sigaramı,ben geldim desem bogaza...
Selamımı ilk martılar alsa...
Ve dalgalar beni karsılasa...




Ardından dalsa gözlerim insanlarına,kalabalıgına...
Gülümsesem sana ve insanlarına...
Bir yerlerde Cem Karaca calsa...
Ve ben anlatsam bogazı ve seni,ona..
İnandırsam onu gercekten gülen insanlara...
Birde benden dinlese seni ya?
İnansa bu gercek İstanbul aşıgına...





Günesli olsun hava geldigimde...
Aglama son gelisim gibi arkamdan sessizce...
Dayanamıyorum yagmurlu havalardaki gidislere...
Bu kez güzel ayrılalım,benden aldıklarını dert etme...
Anlam katıyor sana,yasadıklarım seninle...
Ayrı bir İstanbul olusuyor icimde..
Ve daha bicimleniyorsun gittikce...
Anılar birikiyor her gelisimde...
Bir baska oluyorum bende,artık İstanbul diyince...




Büyüyorum işte seninle...
Az kaldı gelicem ve geliyorum yine...
''Şehirlerin Şehri'' az kaldı bulusmamıza,bekle...
Karsılasıcaksın yine baska bir benle...
Anlatıcam sana herseyi o güzel gecelerinden birinde...
Aglicam belkide ama sen sakın bana eşlik etme....
Bu kez güzel ayrılalım,benden aldıklarını dert etme...


CEM KARACA-HEP KAHIR




-lilith-


18 Kasım 2008 Salı

Kalpsiz Duweyn


Acı gelmesi birseylerin...
Ve erken atlamak üstüne sekerlemelerin...
Sadece daha tatlı geldigi icin...
Ve bedelini ödemek,yemege baslamadan sekerlemeleri tüketmenin...
Bu hikaye yemekten önce tatlı isteyenler icin...
Ödüllendirilmeyi bekleyemeden,büyüsüne kapılan sekerlemelerin...
Farkına varamayan yemekten sonra onların daha tatlı geleceginin...
Ve daha fazla acıktıracagının o cok tatlı sekerlemelerin...
Duweyn ve Duweyn gibiler icin...

İlk sunuldugunda yemegi,Acı kacmıs biraz biberi...
Tadına baktıgında derin bir acı kaplamıs Duwey'nin icini...
Ve bırakıyorum demiş bundan böyle yemegi!
Yeniden içimi yakmıyacagı konusunda ona güvenememki...

Çocuk edasıyla,düşünemeden içini yakıcagını cok yediginde...
Atlamıs Duweyn'de o çok çekici sekerlemelere....
Söz dinlemezmis ki hic,''Ben cizerim rotamı''demis kendisine bir kere...
Ve çikolatadan başlamış yemege...

Zamanla yanmaya baslamıs ici...
Cok tatlılarmıs acıtamazlarmıski icini...
Aklına gelmiş ilk yemegi...
Devam etmiş doldurmaya büyük bir azimle midesini...
Yedikçe artmaya başlamış,sekerleme istegi...

Zevk vermemeye baslamıs zaman gectikce...
Ama alısmıs birkere sekerlemelere....
Ve korkusu varmıs icinde...
Ya o ilk yedigim yemek gibi acı gelirse?
Yo,hayır demis kendisine..
Ve devam etmiş sekerlemelere...
Aslında acı veriyormus sekerlemelerde...
Farkında degilmis sadece...
Korkuyormus itiraf etmekten kendisine bile...
Cok yediginden cekici gelmiormus artık o sekerlemeler istesede...

Bazen yemegi özlüyormus ama bastırıyormus icini korku aniden...
Düşünüyormuş 'Dayanabilir miyim ki yeniden denesem?'

Zaman geçmiş bayıyormus artık sekerlemeler Duwey'nin icini...
Kendisine itiraf edemesede özlüyormus gercektende yemegi...
Yapabilrmis aslında cesaretiymiş tek eksigi...
Ama tatmak istemiyormus aynı acıyı,yansa da içi...

Yakmaya baslamasıyla içini şekerlemelerinde...
Zewk alamaya baslamıs kendisinden bile...
Cünkü sürekli acmıs,ac kalıcakmıs hepte..

Başlamıs başka şekerlemeleri denemeye...
Ya cok daha tatlılarmıs yangın cıkarmıslar icinde...
Ya da tatsızlarmıs tatlarını fark edememis bile..
Yemege devam etmiş,aklı hala ilk yemeginde...
Bir son vermeliymiş bu gidişe...
Yemegi yeniden alamamıs göze...
Birgün fark edicekmis ama tek ilacının yemek oldugunun düsündügünün aksine...
Sadece henüz cesareti eksikmiş sadece...


Bu hikaye Duweynlere...
Yaktıgı icin canını sevgi bir kere...
Sarılan 'ihtiyacım' adına başka şeylere...
Ve zewk alamayan bir süre sora onlardan bile...
Denemekten korkanlara yeniden,bu kadar acken sevgiye...
İnandıranlara kendini sevginin acıya denk düstügüne...
Ve devam edenlere sırf inandırdıkları icin kendilerini birseylere...



Hatırlamalılar sadece...
Karınlarını agrıtır sevgiden önce sekerleme...
Ve sevgi en büyük ihtiyactır,digerlerinden önce...
Bu aclıkları gidebilir,ancak sevgiyle...
Kalbini ;acıttıgı icin,atıp,bırakıp gidenlere...
Duweyn ve Duweyn gibi kalpsizlere...
Ve güzel bir sarkı birgün farkına varmaları dilegiyle...

Teneke-kalpsiz



-lilith-

Angelica'ya


Sanırım seni hatırlatıcak su günlerden sonra her sabah ezanı...
Öle alıstım ki seninle yapmayı her gecenin sabahını...
Ve yeni günü güzel bir kahveyle karsılamayı...
Ardından da sabahın köründe bakmayı,kahve falı...
Sevdim seninle paylasmayı hayatın her anını...
Bazen bir sigarayı bazense kücücük bir odayı...

Zevk veriyor anılarımızı biriktirmek birlikte..
Kendimizi sokaga atmayı gecenin bir saatinde...
Paylasmak hayallerimizi ve koymak birbirimizi gelecegimize bile...
Ya da mutlu etmesi bizi konusmak saatlerce...
Bazen bir cafe kösesinde...
Bazense dalmısken düşlerin en dibine...

Seviyorum ucuk kacık halini,bazen gülmeni deli deli...
Atmanı cantana cüzdanından önce fotograf makineni...
Ve savurup saclarını yürümeni havai havai...
İnan istemem hic degismeni...
Zaman götürsede senden birseyleri...
Sen hep böle kal biraz düsünceli biraz düşlerine kaptıran kendini...
Seviyorum hayatında baş köşeye koymanı hayallerini...
Önce inanıp sonra inandırmaya başlamanı herkesi...
Teşekkür ederim hatırlattıgın icin bana hayatın zevklerini..
Ve paylastıgın icin duygularını ve hislerini...
Sen hep böyle kal biraz düsünceli biraz düslerine kaptıran kendini...

-lilith-

16 Kasım 2008 Pazar

Bürünmesi bi ateşböceginin karınca kostumune...{Ateşböcegi Masalı,3.Kısım}


Ve yeni bir benle baslamak yeni bir güne...
Geçmişe dair ne varsa yakmış halimle...


Dönememek adına yakmış tüm gemileri...
Ne kadar acıtsada içini...
Mecbur kalmış ve yarım bırakmaya karar vermiş masalındaki herseyi...
Oldugu gibi,fazlası ve eksigi..
Düşünmekten yorulmuş artık bu eski karanlık esiri...
Ve silmiş düne dair ne varsa,temizlemiş zihnini...
Öncelikle yenilemekle başlamış hayallerini...
Ve koyulmuş zor olsada en baştan yaşamaya herşeyi...
Geçmiş hiç olmamış gibi sanki...
Karar vermiş oldugu gibi bırakmaya herşeyi...
Çıkarıp sökmek zorunda kalsada kalbini...
Yapmak zorundaymış kalmayınca caresi...
Kapatmış gözlerini ve sıkmış dişlerini...
Büyük bir çıglıkla sökmüş kalbini...
Atmış arasına yaktıgı gemilerin,hala sızlarken içi...
Karanlıktan kurtulmak için buymuş tek çaresi...
Yenilenmek ve dönememek geri...
Karınca almış,ateş böceginin yerini
Ne hayalperest ne de ışık sacmaya meraklı eskisi gibi...
Mantıklı ve çalışkan ve yarını düsünen yeni biri...
Duygusuz ve ruhsuz belki...
Ama atmış bir kere kalbini...
Eskiden kalbi yönetirken zihnini...
Elinde sadece kalmış zihni...
Ve o yönetmeye başlamış tüm benligini...
Başaramazmış degismeyi,atmadan kalbini...
Yapmış bir kere ve ödicekmiş agır bedelini...
Üstelik bir karıncayla karanlıgın ne işi olurmuş ki...
Kurtulcakmış işte herseyden tam da istedigi gibi...
İstemesi gerektigi gibi....
Alışması zor bu yeni haline tabi ki...
Ama denicek ve alışmalı,zorlamalı kendini...
Yapıcam diyipte neleri yapmadı ki...
Dönüşü olmadıgına göre geri...
Ve beceremeyecekse bunu ateşböcegi...
O zaman önce ateşböcegi ölmeli..
Ve yerini almalı yeni biri...
Becerebilir mi bilmiyor,acaba karınca olunca ölür mü icindeki ateş böcegi...
Ama dogru ya söküp atmıştı kalbini...
Kalpsiz bir ateş böcegi olurmuki?
Karınca olunca kalmamış anlatıcak bir hikayesi...
Silmiştik ya herseyi sahi...
Yeni dost edinmiş sessizligi...
Söylicek ne bir sözü varmış ne de kendisi...
Bu degilmiş kendisi...
Olmak zorunda oldugu kişiymiş görünce adaletsizligi...
Su da bakmış yeni görüntüsüne...
Yaşlar birden boşalmış gözlerine...
Ne ışıgı varmış artık ne de hisleri kendinde...
Eskisi gibi degilmiş bakışları bile...
Kanatlarıda gitmiş,uçamazmış artık gökyüzünde...
Üzülmüş en çokta ışıgını kaybettigine...
Mecburmuş ışıgından vazgeçmeye...
Böylece bulamıyacakmış onu Danny geri döndügünde...
Tanıyamazmış ki ışıgı olmadan Lilith'i görsede...
Üstelik ruhsuz bir karıncaya dönüsecegi gelmezmiş ki aklına bile...
Ama olmuş bi kere...''Affet beni'' diyebilmiş Danny'e sadece....
Ve başlamış kendi yazdıgı yeni kaderine....

-lilith-

14 Kasım 2008 Cuma

Günaydın Sevgilim!

Yagmurlu başlayan sabahın ardında işte actı güneş sonunda!
Güzel bir gün başladı ''Günaydın sevgilim,ne güzel bir gün degil mi?'' sarkısı tadında...
Ve ben uykusuz bir gecenin ardından mutfaga koştum sabahın coşkusuyla...
Şöyle güzel bir aile kawaltısı yapmak istedi canım ,dostlarımla...
Yumurtayı çırpmaya başladım,patatesler kızarırken tavada...
Güzide bir sofra hazırladım,şarkıdaki neşeli hatun modunda...
Sahi ne özlemişim,Kahvaltı hazırlamayı yeni yeni uyananlara...
Kaşıktan bi mikrofon ve sarkının sözleri dilimde başlıyorum dansa...
Bir elim yumurtada digeri tostta...
Aklımda unutmadım tabiki çayı da...
Ritimlerim ekleniyor koşturmama...


Müzigi hissediyorum içimde...
Uyandırıyorum tek tek herkesi neşeli bir gülümsemeyle...
Yumurtanın kokusunu hissetmemle...
''FIRLA!'' diyor bir ses içimde...


Ve işte eserim,güzel bir güne güzel bir armagan...
Neşeli bir sofra göz dolduran...
Herşeyi bir kenara bırakıyorum ne varsa canımı yakan...
Sadece özledigim kahvaltıya odaklanıyorum o an...
Yine de tutamıyorum kendimi şarkıya aynen devam...
''Günaydın Sevgilim!'',günaydın sana da ....Gülümse biraz bu güzel günün hatrına...

ŞEBNEM FERAH-GÜNAYDIN SEVGİLİM




-lilith-